GENÇ HAYAT DERGİSİ - SAYI: 24 (MAYIS 2020)

15 ama duyuyordu. Bir de hiç konuşmamaya çalışmasına rağmen ısrarla gelip ona fikrini soranlar yok muydu? Ben en çok onlara öfkeleniyordum. Bir gün ortak kullanılan çamaşır makinalarından birinin şirazeden çıkarcasına döndüğünü görünce dayanamadı. Akabinde bir de kurutma makinası arızalanınca hepten darlandı. Derken yemekhanedeki bazı kurallara riayet etmeyenler dikkatini çeker oldu. Nihayet bir gün; birisinin, seher vakti amansız bağırıp çağırmasıyla uyuklayanların zıpladığını görünce artık o da daha ilk dersten kitabının başına iliştirdiği nota yenik düştü. Onun ilk defa orada ayağa kalktığını ve sert bir şekilde konuştuğunu gördüm. Bu konuşma, adeta bundan sonraki konuşmalarına da kapı aralayacak türdendi. Hatta konuşma değil; manifestoydu. Çünkü kimsenin cesaret edip ses çıkaramadığı şahsa karşı ayağa kalktı ve dedi ki: “Bu saatte insanlar bir şeylerle meşgulken utanmıyor musunuz böyle bağırıp çağırmaya? Sizin işiniz yok mu?” Herkes şok olmuştu. Başta da o bağıran. Çünkü kimsenin karşılık vermeyeceğini biliyordu. Böyle bir tepkiyi asla tahmin etmiyordu. Fakat bir kişi çıkmıştı işte ve o kişi bundan sonra yapılan her şeyde söz alacaktı. “O öyle olmaz, böyle olmalı, diyecek; hayır siz yanlış düşünüyorsunuz bu mevzunun aslı budur” diye fikir beyan edecekti. Bunlarla da yetinmeyecek; çaya karışıp çaycıya, suya karışıp sucuya, temizliğe karışıp temizlikçiye, çamaşırhaneye karışıp çamaşırcıya, bulaşıkhaneye karışıp bulaşıkçıya sataşacak, dolaşacaktı. Herkes, onun bu karışmalarından ve sonradan konuşmaya başlamasına rağmen sözü dinlenen biri olmasından hem rahatsız hem de memnundu. Rahatsızlardı. Çünkü işlerine birisinin karışması, haliyle nefislerine ağır geliyor ve bundan hoşlanmıyorlardı. Memnunlardı. Çünkü böylelikle bir iş bile hatalı değildi. Her şey tıkır tıkır işliyor ve herkes bundan memnun kalıyordu. İyi, güzel, hoş olan her şeyde onun parmağı hissediliyordu. Bir şeylerle çarpışmayı, mücadele etmeyi seviyor fakat bütün bunlar olurken asıl gayeden uzaklaşıyordu. O kitabın ilk sayfasına yazdığı cümlenin sebebi hikmetini anlamıştım. Bana, daha o gün; “inşallah anlamak durumunda kalmazsın” dediğini hatırladım. Kendine söz geçiremeyen, etrafına duyarsız kalamayan bir insanın, kendi kendine yaptığı bir dizginlemeden başka bir şey değildi o not. Anlatamamıştı. “Zamanla anlarsın ancak anlamaman temennisiyle” demişti. Temennisi gerçekleşmedi. Ne yazık ki anladım. “Demek ki insanlar; karakterler, huylar, ruhlar böyle” dedim. Çünkü ne yaparsa yapsın, ne kadar çabalarsa çabalasın, insanın huyundan sıyrılması zor oluyor.

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=