GENÇ HAYAT DERGİSİ - SAYI: 20 (OCAK 2020)

3 “Bir sen var sende, senden içeri, senden içli…” Zaman zaman insan gaflete düşebilir. Konuşurken çok uzatır sözü, daldan dala atlar, aklına çok farklı, orijinal misaller, hikayeler gelir. Anlattıkça coşar, alkışlamaları, güzel bakan gözleri, gülümseyen çehreleri görünce daha bir gururla kasılır. Heyecanlı ve hararetli konuşmaların ışığında, kaptırmış gidiyordum. Uzaklardan, ellerini göğsünün üzerinde birleştirerek sakin ve mütebessim çehreyle dinleyen bir beyefendi gördüm. Yüzündeki çizgiler, adeta hayat tecrübesinin mihenk taşları gibi duruyordu. Oturuşundaki ağırbaşlılık, sarsılmaz bir kayayı andırıyordu. Neden bilmiyorum, bu beyefendinin bakışı beni ürküttü. Zihnimde acabalar, soru işaretleri oluştu. Bu düşüncelerle programın sonuna yaklaşmıştık. Çıkışta, beklediğim üzere, tecrübe abidesi beyefendi yanıma geldi. Uzun krem paltosuyla endamından ağırlık süzülüyordu. Burası çok ince bir ayrıntı, mütevazılıkla süzülen ağırlık ile kibirden dökülen ağırlık birbirine karıştırılmamalı. Beyefendideki ağırlık, fıtraten süzülüyordu. Bu, hissediliyordu. Mesafe, rahatça konuşulacak kadar azaldığında, gayet sakin ses tonuyla dedi ki: “Evladım, tebrik ederim, çok güzel anlattın. Her şeyi harika özetledin. Fakat senden bir ricam var. Konuşurken Allah’ı unutma. O’nun da hakkı var. Her şeyi kendin yapmış gibi anlatırsan olmaz. Bahsettiğin her aşamada, illa senin dışında işlerin yolunda gitmesini sağlayan gelişmeler, kişiler, eşyalar olmuştur. Bunları göz ardı etme. Âcizane bunu tavsiye etmek isterim.” İhtiyar beyefendi, küçülüp küçülüp kaybolmadı ırakta. Birdenbire yok oldu ortalıktan. Cevap vermemi beklemeden gitti. Bense, olduğum yerde kalakaldım. Düşündüm. Haklıydı. Hem de çok… Evet, konuştuğum mevzuda, anlattığım hadiselerin hepsi, şahsî süzgecimden geçmişti, bunda bir beis yoktu. Fakat… Bütün bunlar kendiliğinden mi oluyordu? Hiç ayağıma taş değmemişti, her şey tıkır tıkır yolunda gidiyordu. Karşıma çıkan herkes, ilerlediğim yolda, yapacağım işlerin çok mühim birer halkasını oluşturan kritik insanlardı. Sadece bunları iyi değerlendirmiştim, hepsi bu. Ancak bütün bu güzellikleri toplayan, aynı zamanda, mekânda derleyip yoğuran ve altın tepside önüme sunan kimdi? Bir el vardı. Görünmeyen ya da bizim perdeli gözlerimizle göremediğimiz bir el. İşte ihtiyar beyefendi, o eli hatırlattı. Bu elden kastedilen şeye her ne derseniz diyebilirsiniz; ister iyi niyet deyin, güzel düşünce, samimi olma veya temiz kalp deyin ya da her şeyin ötesinde, imanın himayesinde sadece “Allah” deyin… Bütün bunların tesirinde, olanı biteni gözünüzden geçirdiğinizde aklınızda şu kalacak: Hepsini kendim yaptım, ettim zannediyordum; aslında hiçbirinde benim tesirim yokmuş. Şu kişiyle tanışmam tevâfuk eseri, o insan da umulmaz anda çıktı karşıma. Bu işe girmeyi, şu projelere yönelmeyi de başka birinin farklı fikirleri üzerinden düşünmüştüm. Ah ben… Aslında ne kadar da acizmişim… Nice gerçeklere karşı cahilmişim… Ev benim, araba benim, yat benim, kat benim, ekmek benim, su benim, diyene cevaplı sual: Sen, senin misin?

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=