GENÇ HAYAT DERGİSİ - SAYI: 10 (MART 2019)

13 N asreddin Hoca’nın bir öküzünün yay gibi, adeta padişah tahtını andıracak kadar heybetli boynuzları var imiş. Hoca bu boynuzlar arasına oturmayı o kadar çok istermiş ki hayaller kurarmış. Bir gün kapısının önünde öküzün yattığını görünce, fırsat bu fırsat deyip oturmuş iki boynuzun arasına. Bu duruma huysuzlanan öküz, Nasreddin Hoca’yı kaldırıp yere serer. Aklı başından gitmiş bir vaziyette biraz yerde yatar. Hanımı gelip Hoca’yı o halde görünce, öldü zannedip ağlamaya başlar. Bir zaman sonra kendine gelen Nasreddin Hoca: - A karıcığım, ağlama. Hayli zahmet çektim; amma sonunda maksuduma ulaştım, der. Raviyan-ı ahbar da şöyle beyan eder bu kıssanın hissesini. Allah yolunda yapılan mücadelede çok sevap vardır. Çok zahmetler çekilir; ama nihayetinde insan isteğine ve maksadına kavuşur. Öyle olmamış mıydı? Hatırlayın kalbi iman dolu yedi genci, hatırlayın Dakyanus’u, hatırlayın maksadına ulaşanlarla ulaşamayanı. Bir meczup Tanrılık iddiasında bulunuyordu. Adı Dakyanus’tu. Hak dine karşı savaş açmış, halkı kendisine tapmaya zorluyor, tapmayanları kılıçtan geçiriyordu. Zaman öyle bir zaman olmuştu ki, “Ya olacak ya olacak!” küfür nidaları Tarsus semalarını inim inim inletiyordu. Boş durmuyordu Dakyanus. Himayesindeki ileri gelen birkaç gence de musallat oldu. Onların da kendisini ilah olarak görmesini istedi. Onlar kabul etmedi. “Hayır, hayır! Asıl seni ilah olarak kabul ettiğimiz zaman saçmalamış, hata etmiş oluruz.” dediler. Dakyanus’u biliyorlardı, onu ilah olarak kabul etmeyenlere ne yaptığını da. Bir akşamüstü kendilerini küfürden korumak için çıktılar şehirden. Geçtikleri yollar, meşakkatli mi meşakkatli. Yolda bir çobana denk geldiler. Çoban da dâhil oldu onlara. Onun da maksadı aynıydı. -Küfürden kaçmak- Şimdi yedi kişiydiler. Giderlerken arkalarından bir şeyin geldiğini fark ettiler. Dönüp baktılar. Bir köpekti bu, adı Kıtmir’di. Taş attılar gelmesin diye; bir daha, bir daha… “Beni tart etmeyin, beni kovmayın! Ben Allah dostlarını severim, ben Allah’ın velilerini severim.” Lisana gelmişti Kıtmir. Onu da aldılar yanlarına. Oldular yola revan. O da maksadına erişip kurtuluşa ulaşanlardan olmamış mıydı? Hiçbir hayvan cennete giremeyecekken, cennete girecek on hayvan arasına yazılan Kıtmir’in adı değil miydi? Nice katlanılması güç zahmetler… Git git bitmeyen, yılan gibi kıvrılan meşakkatli yollar… Nihayet ulaşmışlardı maksatlarına, makamlarına. Yedi yiğit genç bir de Kıtmir sekiz can... Mağara bağrını açmıştı onlara. Buraya sığınmışlardı. Görünürde burasıydı, hakikatte Allah’ın himayesindeydiler. Bir tatlı ağırlık geldi, çöktü üzerlerine. Uyudular; tam Hicri 309 yıl. Hazreti Allah görsünler, görelim diye uyandırdı. Gördüler, gördük; din düşmanlarının ne hale geldiğini ve ne pahasına olursa olsun onlarla mücadele edenlerin, din uğruna zahmet çekenlerin, zalimlerin meşakkatine katlananların hallerini. Ve kimin maksadına ulaşıp kimin ulaşmadığını da gördüler, gördük. Onlar ki küfre karşı yekvücut olmuşlardı. Ondandır teker teker değil, bir bütün olarak anılacaktı adları ve denilecekti onlara, kalpleri iman dolu yedi yiğit “Ashab-ı Kehf.” Maksadına Ulaşanlar Şenol Genç

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=